top of page

Araştırma Blogu

  • Yazarın fotoğrafıMurat BARIŞ

Gazze de yüzyılların en vahşi, en barbar, en acımasız katliamı yapılıyor. Hastaneler, hastalar, hekimler, hemşireler bombalanıyor. Kuvözdeki çocuklar, ana rahmindeki bebekler paramparça ediliyor. Okullar yıkılıyor, öğrenciler öldürülüyor. Üniversiteler, hocalar, gazeteciler, yardım severler, hiçbir ayrım gözetmeden yakılıp yıkılıyor. Tarih, sanat, kültür din, şehir, din kurumları... Her şey, hepsi un ufak ediliyor. Canını kurtarıp bir kenara çekilenler barınaksız, aç, susuz ölüme terk ediliyor. Sağ kalan kimsesiz çocuklar kaçırılarak sinagog altlarında kazılan dehlizlerde parçalanıyor. Kıyametten bir parça, cehennemden bir sahne yaşanıyor Gazze’de. Öğrencilerini destekleyen rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri işlerinden atılma pahasına gençlerle birlikte isyan ediyorlar, meydanlara çıkıyorlar, vicdan kıyamının hala ölmemiş olan sesini haykırıyorlar. Gazze’de insanlara uygulanan, insan görünümlü bu cinnetin, cinayetin, soykırımın, vahşetin ve vahşiliğin kabul edilemez olduğunu, durdurulması gerektiğini söylüyorlar.


Columbia Üniversitesi, Güney Kaliforniya Üniversiteleri, Austin Teksas Üniversitesi, George Washington Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Kaliforniya Eyalet Politeknik Üniversitesi, Humboldt, Emerson Koleji, Nev York Üniversitesi, Emory Üniversitesi, Kuzeybatı Üniversitesi, Yale Üniversite, Moda Teknoloji Enstitüsü, New York Şehir Koleji, Indiana Üniversitesi Bloomington, Michigan Eyalet Üniversitesi Doğu Lansing Kampüsü, Connecticut Üniversitesi... Amerika’daki bütün bu üniversitelerde öğrenciler Gazze’deki insanlık tarihinin en kanlı, en zalim ve en acımasız soykırım ve katliamını protesto ettiler, ediyorlar.


Bu üniversitelerde yüzlerce öğrenci polis tarafından tartaklandı, onlarca öğretim üyesi işinden atıldı, bin kişiden fazla öğrenci ve öğretim elemanı göz altına alındı. Başta New York Post ve diğer Siyonist beslemesi medya organları olmak üzere bu öğrenci isyanını terörist öfke olarak linç edip aşağılamalarına rağmen, öğrencilerin onurla yürüttükleri vicdan kıyamı devam ediyor. Öte yandan Avustralya’daki Sidney Üniversitesi, Kanada, Fransa... ve daha birçok üniversitede protestolar yayılarak sürüyor.


Pekâlâ, Türkiye’deki üniversiteler nerede?

Bu gezegende insan soyunun en büyük ve en kanlı cinayetleri işlenirken, her fırsatta devrimlerin, laikliğin omurgası olduğunu hançeresi yırtılıncaya kadar haykıran ODTÜ nerede?

Bilimselliği ile övünen Hacettepe! Bilim, sanat, kültür ve tarih bir milletle birlikte tarihten siliniyor, sen neredesin?


Bir rektör ataması için kıyametler koparan, Batı’nın seküler bilimine sınır bekçiliği yapan, katedral gölgelerini ve çan seslerini minarelerden yükselen seslere tercih eden, mumyalanmış bilim zihniyetini, felç olmuş beynindeki kapkara zindanlara hapsetmiş olan Boğaziçi sen neredesin? Bir kıtada senin soyun, tarihin en soysuz katilleri tarafından hunharca yok ediliyor, neredesin?

Harç ve kayıt ücretleri, YÖK’ün kaldırılması, yemek ve yurt ihtiyacı ve toplumsal birçok konuya duyarlı İÜ, İTÜ, Yıldız, Dil-Tarih sizler neredesiniz?


Bilgi ve bilim Türkiye'nin en ücra köşesine kadar yayılsın, öğrenci kendi evinde okusun, büyük şehirlerde zelil olmasın diye Anadolu’nun ilçelerine kadar götürülen üniversiteler; Gazze’de, insanlığın literatüründe kayıtlı olan kelimelerin anlatmak için çaresiz kaldığı bir vahşet yaşanıyor, siz neredesiniz?


Protesto kültürünün beşiği olan üniversitelerde genç beyinlerin ve duyarlı yüreklerin kampüslerinden, amfilerinden, dershanelerinden, kütüphanelerinden dalga dalga yükselen dünyadaki erdemli, inançlı ve dirençli haykırışlar Türkiye üniversitelerine ulaşmadı mı?


İnsan soyuna karşı işlenen Gazze’deki hunharlığı hangi ideoloji köreltebilir, hangi ideoloji görmezden gelebilir, hangi ideoloji susturabilir ki siz susuyorsunuz?


Amerika ve Avrupa’dan gelen bütün fikri, ilmi ve sosyal cereyanlara karşı duyarlı olan beyinleriniz topyekûn felç oldu, yürekleriniz çürüdü ve kanlarınız kurudu da bizim mi haberimiz olmadı?


Bugün değilse ne zaman ayağa kalkacaksınız? Gazze’de Siyonist vahşet yerden ve gökten ölüm kusuyor. İnsanlar paramparça ediliyor. Eşinin, evladının, babasının, anasının bedeninden bir parçacık bulup mezar yapan insanların sevinç gözyaşları sel olup sofralarımıza kadar ulaştı. Ölümün pençesinden kurtulan insanlar açlıktan ve susuzluktan hayatlarını kaybediyor. Kendi soyunun Siyonistler tarafından vahşice yok edilmesinin karşısında böylesine sessiz, duyarsız ve umarsız kalmak Türkiye üniversitelerini tarihin, bilimin, insanlığın, haysiyetin ve vicdanın azabından kurtaramayacaktır.


Bugün değilse yarın. Burada değilse, orada. Ama mutlaka ve mutlaka.


33 görüntüleme

Orta Doğu coğrafyası, jeopolitik rekabetin sık sık kıvılcımlarının çıktığı bir bölge olmuştur. İran ve İsrail arasındaki ilişkiler, bu rekabetin en belirgin örneklerinden birini oluşturur. Son günlerde yaşanan gelişmeler ise, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilecek nitelikte.


İran, İsrail'in varlığını reddeden ve bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışan bir aktör olarak tanımlanırken, İsrail ise İran'ın bölgedeki etkisini sınırlamak için çeşitli politika ve operasyonlar yürütmektedir. Son dönemde, bu iki ülke arasındaki gerilim giderek artmış bölgedeki çatışmaları körüklemiştir.


Özellikle İran'ın nükleer programı konusundaki endişeler, bölgedeki gerginliği tırmandırmış durumda. Uluslararası toplum, İran'ın nükleer silah edinme kapasitesini sınırlamak için çeşitli anlaşmalar yapmış olsa da, bu anlaşmaların yerine getirilmesi ve sürdürülmesi konusunda sorunlar yaşanmaktadır. İsrail ise İran'ın nükleer programını bir tehdit olarak görmekte ve bu konuda uluslararası toplumun daha sıkı bir tutum benimsemesini savunmaktadır.


Bu günlerde, İran ve İsrail arasındaki gerilim sadece söylem düzeyinde değil, somut adımlarla da kendini göstermektedir. İsrail, İran destekli gruplara karşı hava saldırıları düzenlemekte ve İran'ın bölgedeki etkisini kısıtlamak için çeşitli operasyonlar gerçekleştirmektedir. Özellikle İsrail'in 01 Nisan 2024 tarihinde Şam'daki İran Büyükelçiliğini bombalaması ve akabinde İran'ın 13 Nisan 2024 tarihinde İsrail'i hedef alan İHA ve füze saldırıları ile İran-İsrail gerilimi başka bir boyuta taşınmıştır. Öte yandan İran da, İsrail'e karşı söylem ve eylemle karşılık vermekte ve bölgedeki müttefiklerini aktive etmektedir.


Bu gelişmeler, bölgedeki siyasi dengeleri etkilediğinden daha geniş çaplı çatışmalara yol açma potansiyeline sahiptir. Uluslararası toplum, bu gerilimin tırmanmasını engellemek ve barışçıl çözümler bulmak için daha fazla çaba göstermelidir. Diplomatik kanalların açık tutulması ve taraflar arasında diyalog kurulması, bölgedeki gerginliğin azaltılması için önemli adımlar atılmalıdır.


Ancak, bu gelişmelerin daha da tehlikeli bir noktaya ilerlememesi için tarafların dikkatli olması ve provokatif adımlardan kaçınılması gerekmektedir. İran ve İsrail arasındaki gerilim, bölgedeki istikrarı ve barışı tehdit etmekte ve uluslararası toplumun bu konuda daha aktif bir rol oynaması gerekmektedir.


Bölgedeki tüm tarafların, çatışma yerine işbirliği ve diyaloğu tercih etmesi, bölgedeki gerginliği azaltmak ve kalıcı barışı sağlamak için önemlidir. Ancak bu şekilde, İran ve İsrail arasındaki gerilimlerin çözülmesi ve bölgede daha istikrarlı bir ortamın oluşturulması mümkün olabilir. İki ülke arasındaki gerilimin azaltılması ve bölgedeki istikrarın sağlanması, uluslararası toplumun ortak çabalarını gerektirmektedir.


1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanması mümkün değildir. Bu gidişat Kıyametin kapılarını üçüncü dünya savaşına aralamaktadır.

84 görüntüleme

Güncelleme tarihi: 17 Nis

Türkiye, tarihsel ve coğrafi konumuyla daima küresel siyasette önemli bir aktördür. Ancak, son yıllarda ülkenin siyasi sahnesi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldığından belirsiz bir gelecek beklentisi oluşmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, bu belirsizliklerin içinde önemli fırsatlar da yatmaktadır.


Otoriterleşme Eğilimi ve Demokratik İyileşme: Türkiye, son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlığı dönemlerinde otoriterleşme eğilimi gösterdiğinden, izlenen birtakım popülist politikalar nedeniyle medya özgürlüğü, insan hakları ve adaletin bağımsızlığı gibi temel demokratik ilkelerde gerileme yaşanmıştır. Ancak, bu süreç geri dönüşü olmayan bir yol değildir. Türkiye'nin siyasi geleceği, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve demokratikleşme sürecinin yeniden başlatılmasıyla şekillenebilir. Bu ancak siyasi aktörlerin demokratik reformlara yönelik samimi bir irade göstermeleri ve toplumun farklı kesimlerinin katılımını sağlamalarıyla gerçekleşebilir.

Küresel ve Bölgesel Dinamikler: Türkiye'nin siyasi geleceğini şekillendiren önemli faktörlerden biri de küresel ve bölgesel dinamiklerdir. Suriye, Irak ve Libya gibi komşu ülkelerdeki çatışmalar, Türkiye'nin dış politikasını etkilemektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği ile ilişkiler, Rusya ve ABD gibi büyük güçlerle ilişkiler de Türkiye'nin siyasi rotasını etkilemektedir. Türkiye, bu dinamikleri dengelerken uluslararası işbirliğini ve diplomasiyi ön plana çıkararak siyasi istikrarını güçlendirebilir.


Ekonomik Zorluklar ve Reform İhtiyacı: Türkiye'nin siyasi geleceğini etkileyen bir diğer önemli unsur da ekonomik durumdur. Son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar ülke içinde belirsizliği artırmıştır. Ekonomik istikrarı sağlamak için yapısal reformlara ve sürdürülebilir büyüme stratejilerine ihtiyaç vardır. Mevcut iktidar ekonomik reformlara öncelik vermesi ve şeffaf bir ekonomik politika izlemesi, Türkiye'nin siyasi istikrarını güçlendirebilir ve uluslararası yatırımcıların güvenini artırabilir.

Toplumsal Uyum ve Çeşitlilik: Türkiye'nin siyasi geleceği, toplumsal uyum ve çeşitlilikle de şekillenecektir. Farklı etnik, dini ve kültürel grupların bir arada yaşadığı ülkemiz, bu çeşitliliği bir zenginlik olarak görmeli ve herkesin hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ortamı sağlamalıdır. Toplumsal hoşgörü, diyalog ve katılımcılığın teşvik edilmesi, Türkiye'nin siyasi istikrarını ve toplumsal uyumunu güçlendirebilir.


Türkiye'nin siyasi geleceği belirsizliklerle dolu olsa da, bu belirsizlikler aynı zamanda önemli fırsatları da barındırmaktadır. Demokratikleşme, ekonomik reformlar, uluslararası işbirliği ve toplumsal uyum gibi alanlarda atılacak adımlar, Türkiye'nin siyasi istikrarını güçlendirebilir ve ülkenin daha aydınlık bir geleceğe doğru ilerlemesini sağlayabilir. Bu süreçte, siyasi liderlerin ve toplumun tüm kesimlerinin birlikte çalışması ve ortak bir vizyon etrafında birleşmesi önemlidir.

59 görüntüleme
1
2
bottom of page